"Ben seyircinin; görgülü, edepli ve sessiz durabilenini severim!"


Yüksek sesli çatırtılarla mısır yiyenlerin bana yaşattğı konsantrasyon sorununun ciddiyetini fark ettiğimden beri patlamış mısır almayı bıraktım. Büyük ihtimlle sonsuza kadar. Sorun şu ki, patlamış mısırın çok talihsizce sinema salonlarının simgesi haline gelmiş olduğu gerçeğiyle savaşacak gücüm yok. Ancak bu rahatsızlığı belki birkaç kişiye bile olsa yayabilirim ve salonlarda çatırdayarak ve bazen şapırdayarak mısır yiyen düşüncesiz insanları uyaranların sayısı artar ha? 

Herhangi bir şey yerken ağzımızdan ses çıkmaması için yapmamız gereken şeyler bellidir. Açlığın ve düşüncesizliğin eklenmesiyle birlikte salondaki diğer insanlara bir ağız senfonisi yaşatmamak için şu adımları izlemeniz yeterli:

1. Mısır, her ne kadar aç ve heyecanlı olursak olalım en fazla üç parmağımızı kirletecek şekilde tutulur. Avuç içi kesinlikle mısırla doldurulmaz. 
2. Parmaklarımızın arasında bulunan (en fazla 3-4) patlamış tanesi ağza yaklaştırılır. 
3. Mısırlar ağza sokulur ve ağız hemen kapatılır. 
4. İlk ısırma kapalı ağızın içerisinde gerçekleşir ve mısırlar ses başkalarına ulaşmadan yavaşça öğütülür. 

İşte bu kadar! En basit görgü kurallarından birini başarıyla gerçekleştirdiniz. Şimdi herkes huzur içinde filmini izleyebilir. Kimse de, "En kibar şekilde sessiz yemesi için nasıl uyarabilirim?" diye düşünmekten filmin hiçbir sahnesini kaçırmaz.

Madem mısırdan konuşuyoruz, kapitalizmi savunduğumu düşünmemenizi rica ederek bir konuda da bilgi vermek istiyorum. Sinema salonlarının ana gelir kaynağı, filmlerin gişesinden aldıkları pay değilmiş. Yakın zamanda okuduğum bir yazıya göre filmin gişe hasılatının yarısından fazlası prodüksyon şirketine gitmekte ve bu oran açılış haftalarında %90'a kadar çıkabilmekteymiş. Sinema salonları, en çok parayı bilet dışında sattıkları ürünlerden ve reklamlardan kazanmaktaymış. Bu yüzden sinema salonlarının mısır satmamasını talep etmek benim vicdanımın izin vermediği bir şey oluyor. Yine de sinema salonlarının bu sorunu, üzerinde tartışılması gereken apayrı bir konu ve bu sorunun çözümü kesinlikle patlamış mısır olmamalı.

Patlamış mısır olmasa başka şeyler olmayacak mı diye düşünenler için başıma gelen bir olayı paylaşmak istiyorum. Dün akşam Oğuz Atay'ın eserinden uyarlanan Tehlikeli Oyunlar oyununa gittik. Sinemayı ve patlamış mısırı geçtim, benim bilidiğim tiyatroda hiçbir şey yenmez. Ama yanımda oturan bir kız, bir paket cipsi paketini sürekli hışırdatma zevkiyle birlikte çatır çutur afiyetle yedi. Oyundan kopmuş bir şekilde kendisini nasıl uyarmam gerektiğini düşünüyordum; baktım ki yemeği bıraktı ama aynı hışırtılarla paketi ikiye katladı, her yerini düzelttiğinden emin oldu ve bu sefer canı öylesine sıkılmış olacak ki paketi yırtmaya başladı! Neyse ki, hemen yanımda oturan bu kızı haşlamama iki saniye kala arkadan biri dayanamayak sessizce kızı azarladı ve işkence sona erdi. 

Sonuç olarak, lütfen bir topluluk içerisindeyken eylemlerinizin gürültülü olup olmadığına dikkat edin. Rahatsız olanların da uyarıda bulunmasının gelecekteki seansları olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyorum. 

Sinemanın ana kahramanı izlediğimiz filmdir. İnsanın salonda bulunma eylemi değil.